14 Eylül 2018 Cuma

1

Doğa dostu deterjan

Her şeyin kolayının birbiriyle kıyasıya yarıştığı güzide  çağımızda kendime ne kadar zor şey varsa yaptırtıyorum.
Ben mi kurtaracam dünyayı, demedim değişime evden başladım.
Tamamen organik doğaya zarar vermeyen bulaşık deterjanı hazırlıyorum.
Malzemeler yalnızca üç çeşit: Yarım yemek kaşığı karbonat
                              Bir yemek kaşığı himalaya tuzu
                              Bir yemek kaşığı limon tuzu
                              biriki damla limon yağı(isteğe göre)
Üç malzemeyi de gelip gidip karıştırıyorum, kaynar suda eritiyorum . Sonra foş foş diye makinaya serpiyorum.
Üç yemek kaşığı elma sirkesi de bulaşıklara parlaklık katıyor. Yarım limonu da bir yere sabitliyorum.
Ta taaaa doğa dostu bulaşık temizleyicim hazır.
Şöyle bir uyarı yapmakta fayda göreceğim, sonradan şaşırmayın diye.
Tablet deterjanlardaki etkiyi beklemeyin. Bulaşıkları aşırı parlatmayabiliyor. Bununla ilgili çok fazla etmen var tabii.
Bulaşıkların kirlerinden arındığından tamamıyla emin olabilirsiniz. Sadece bulanık kalıyor, olur o kadar diyorum. İçiniz rahat olsun..
 

  Fakat bir süredir bu karışımı hazırlamaya erindiğim için bitkisel diye rastgele keşfettiğim, içeriği tertemiz bir bulaşık makinesi tableti önereceğim. Ben üşeniyorsam herkes üşenir .. Biliyorum sizi çünkü.. GREEN CLEAN 5'i bir arada tablet. 

Doğaya geç kalınmış bir armağan sunmanın vakti gelmedi mi ? Topraklarımıza, göllerimize, denizlerimize daha ne kadar kimyasal eklemeye devam edeceğiz. Bu dünya bizim ve zaten yorgun.. Lütfen..

1 Haziran 2018 Cuma

0

Tut Ellerimi

Omuzlarımda, hep kendime yüklenişimin feci ağırlığı.
Dünyayı ben yok etmişim gibi hissediyorum ya da kurtaramamış gibi.
Sonra bu yükün sebebini yokluyorum kendimde.
Derdim hep kendimle..

Rüyalarımdan çıktığında gitmeliydim.
Her aramamın sen istediğin zamanlarda gerçekleşebileceğini bana gösterdiğinde.
Konuşmalarımızın ardından neyse'lediğinde, (neyse de önceki her şeyi önemsiz yaparak.)
Olur biter'lerinde..
Bana her gelişinin aslında bizim için olmadığını gördüğümde hiç değilse..

Uykunun arasında gözlerimi açıp , başını göğsümde değil yatağın uzak tarafında gördüğümde.
Benimle ilgili planlar yapıp, uzağa gider gitmez beni pas geçtiğinde..
Sana hissettiğim şeyden herkesin bir parça da olsa fikri varken, senin bi'haberliğinde..
Bacağımın üzerinde duran elini gelen telefonları bahane edip kaldırdığında..
Nefret ettiğim o işine her koşarak gittiğinde..
Senin için diktiğim kaktüslerin, aynı benim gibi bir yeri olmadığını gördüğümde..
Benim için ne yaptın diye avaz avaz bağırdığımda..
Uyuyakalırsın diye benimle film izlemekten vazgeçtiğinde..
Hep her şeyden vazgeçtiğinde..
Elimden tutup bir çay bahçesine götürmediğinde..
Gidişatı değiştirecek hiçbir şey yapmadığında..
Göz göze gelmek yerine, gözlerini kaçırdığında.
Sensizlikten kendimi yok ettiğimden habersiz olduğunda..
Ben kaybolduğumda beni buluvermek yerine, kendini daha karanlıklara çektiğinde..
Neşeli arayışlarıma hep hüzünlü cevaplar verdiğinde..
En yalnız günlerini bir başına atlatmak istediğinde..
Bana karşı her adaletsizliğinde sustuğunda..
Sustuğunda, kestirip attığında..
Kucağından bacaklarım uyuştu diye beni kaldırdığında..
Gitmeliydim.
Git demedin.
Bekledim.


Yarasız yarınların düşüyle..
Bir şeylerin yükünden kurtulmak iyi şey.
Birbirimizin yaralarını sara sara yürüyelim yan yana.
Yeniden inanalım herkese ve her şeye.
Çünkü hep en iyi ihtimal, sevgi.
Tut ellerimi..

                                                                                                         Mahinur

3 Ocak 2018 Çarşamba

0

Bir anlamı olsun.

   
Çizim Serkan AKYOL'a aittir.
     Anahtarımı almadan yahut kettle'ın fişini çekmeyi unutup evden çıkmışlığım yoktur ama evet her defasında panik yaratırım ama hayır, yoktur. Gece kontrolümü kaybedip beni eve bırakın dediğim de olmamıştır. Tanımadığım odalarda da hiç uyanmadım dolayısıyla. Sonunu hesap etmediğim-edemediğim hiçbir durumda doğrudan yahut dolaylı daha hiç olmadım.

         Gece dönüşte topuklu ayakkabılarımı elime alıp parmak uçlarımla kaldırımlarda yürümüşlüğüm, en az elli kiloluk valizimle, yirmi kiloluk sırt çantamı metro merdivenlerinden çekiştirmişliğim çoktur. Sinemaya, tiyatroya bir başıma gitmişliğim, iyilik yapıp denize atmışlığım.. Vardır, çoktur.
      Hayatımın, kararlarımın, mutluluğumun, hüznümün, sevincimin sorumluluğunu başkalarına yüklememek nihai amacıyla basit şeyleri istemeyi de unuttum galiba. Unutunca büsbütün sessizliklere sürüklendim, kabullenişlere ve isteklerimin üstüne gitmemelere..
    Hayatta kalabilmek için sana inançsızlığım..
    Çünkü ben zaten annesinin gelinlikli bebekler aldığı-barbielerle büyüttüğü, babasının itaat etmeyi öğütlediği-aklım sende kalmasın dediği, başında yemek yemesi için ayrı ,ders çalışması için ayrı ordu bekleyen şımarık kız çocuklarından olmadım hiç.
Kadere inandığım tek nokta beni, aileme göre eşleştirdiği noktadır, başlangıç noktası.. Yaşamın beni hafif hafif örselemesine hazırdım, bizimkilerde hazırladı, bilerek devam ettim. Örselemediğini düşünsen de temkin ve tedbirlerimin hep bu yüzden. 
       Seni her gördüğümde, ben hep kendimle rastlaştım. Seni kendimle tanıdım ama sırf kendimi sana anlatamamaktan korktuğum için geri durdum. Dizilere, sinemaya, yazılara sığınmak suretiyle yaşanan ve yaşanacaklardan kaçtım. Bir mektup daha yazıyorum sana, bu kez yayınlayabileceğim bir mektup.
Seninle suskunuz, endişeliyiz. Konuşulmayanların sonundayız. Belki konuşulacakların taa en başında..
    Vedalaşmalıyız yahut kucaklaşmalıyız artık. 
Seninle gülebiliriz. Yalnız başına yaşadıklarını benim yanımda da koyvermek iyi gelir belki sana, bilmiyorum. İlk tanıştığımızdaki o 39 derecelik hissi istiyorum. Sonumuzu buz kestiren umursamazlıkları değil. Kal demiyorum, ayakkabılarını giymiş ama bağcıkları bağlamamışsın, unutmuş olmalısın ama hatırlatmıyorum da. Ben hep burnumun dikine giderim ve
Sonumu hesapladım, burnumun diki seni gösteriyor.